26 Haziran 2013 Çarşamba

Lemongrass - "Le Ciel"


Hayatimda dinledigim en iyi chill out parcalardan biri.
Bu aralar sadece bu tarz dinliyorum zaten. Dinlenmeye ihtiyacim var sanirim :)

25 Haziran 2013 Salı

Sayilar, Renkli Pastalar ve Erkekler

Bir kadinin olmasini heyecanla bekledigi seyler vardir: Benim listemde  gercekten hoslandigim biriyle  basbasa film izlemek, Ozsut te visneli cikolatali dondurma ve Koton un indirimleri var :)
Eger birisine gercekten deger veriyorsam 3uyle de olan mutlulugumu deger verdigim kisiyle birlestirmek isterim (indirimler konusu biraz olmayabilir -erkekler alisveris sevmez teorisi- ).
Ya da hoslandigimiz biriyle ucunu de yasamadan hemen birseylere baslayabiliriz. Veya hoslanmadigimiz biriyle ucune de yasayabiliriz.
Iliskiler sirayla yemek zorunda oldugumuz (hizli ya da cabuk) her kati renkli pastalar gibi. Bir kati yersiniz diger kata sira gelir...
Whats your number filmi kadin bakis acisindan anlatilan, romantik komedi, vasat ustu bir film. 2011 yapimi. Bugun sizinle bu filmi konusmaya karar vermistim. Ama daha cok filmle beraber aklima gelen iliskilere dair sorulari, bazilarinin bence yanitlarini anlaticam sanirim.

Filmin konusu haber7.com da su sekilde anlatilmis:

''Ally Darling, orta yaşta bir kadındır. Bu zamana kadar yaklaşık 20 erkek ile çıkmıştır ve bunların içinden hayatını birleştireceği kimseyi bulamamıştır. Ally'nin kız kardeşi yakın bir zamanda evlenecektir. Bu durum Ally'i çok rahatsız eder. Düğünde ona kimse eşlik etmeyecek olması onun kendinin yapayalnız olduğunun farkına varmasına neden olur. Ally'nin aklına geçmişte ilişki yaşadığı erkekleri aramak gelir. Ally, tek tek çıktığı erkekleri arar. Bunlardan kimileri iş hayatında çok başarılı yerlere gelmiştir. Kimileri ise eşcinsel olmaya kadar giden değişimler geçirmiştir. Ally, evleneceği erkeği geçmiş hayatında mı bulacak yoksa yeni hayatında mı?


 Film, Ally nin bir kadin dergisi okumasiyla basliyor. Dergide kadinlarin hayatlarinda birlikte olduklari erkek sayisinin 10.5 oldugu ve 20 gecilirse genel olarak evlenemedikleri yaziyor. Ally de eledigi ya da elendigi, basarisiz iliskilerini yani o 20 kisiyi aramaya basliyor.



Yalnizligin sizi darladigi gunlerde, caniniz birini istediginde ya da bir arkadasinizla gecirdiginiz 3 ya da 4 randevu sonra bir iliskiye baslamaya karar verirsiniz. Iki senaryo vardir: Birincisinde sadece eglenmek istersiniz (genellikle maksimum 1-2 hafta sonra bitis garantili). Ikincisinde ise  ilk gunler cok eglenirsiniz, bir sure sonra iki taraftan birinin ilgisi azalir, o ilgi kesildikce hala ilgili olan ilgili olmayani darlamaya baslar, tartismalar vs derken iliski biter. Bu bir kisir dongudur.  Bu dongu icinde renkli karakterlerle tanisir ve biz bir sure sonra artik sasirmamaya baslariz. Oyle ya deneyimler arttikca tepkiler azalir :) Peki kendi icinde tekrar tekrar donmeye ayarli bu dongunun stop butonuna basmadan once kac kez donmesine izin vermeliyiz?

Anna Faris in basrolunde oldugu bu filmde kadin erkek iliskileri, kadinlarin dogru erkegi bulma telasi cok guzel anlatilmis. Sanirim kadin ve erkek arasindaki en buyuk farklardan biri bu. Genel olarak; ozellikle Turk toplumunun kosullandirdigi bir sekil var: Biz hayatimizin bir kisminda egleniyor ortasinda telaslaniyor ve sonunda duruluyoruz. Erkekler ise egleniyor egleniyor ve duruluyorlar ya da istemezlerse durulmaya da biliyorlar.
Anna nin yasadigi da iste tam o telas donemi! Bu kadar eglendim ama hoop elimde hicbir sey yok denilen donem. Sanki herkese kutudaki cikolatalar esit olarak paylastirilmis ve siz elinizdekilerin hepsini yemissiniz gibi... Neden bu donemi yasadigimiz hakkinda hicbir fikrim yok oncelikle. Neden evlenmeyi mutlu son olarak goruyoruz? Bunun sebebi kucuklukten itibaren programlaniyor olusumuz mu?
Peri masallarini genellikle beyaz atli prensini bekleyen prensesin gecmisinden ve gozunden izleriz. Kralice ve kral evlenir, guzeller guzeli bir kizlari olur. Kralice korkunc bir hastaliga yakalanir ve olur. Kral uvey anneyle evlenir. Kiz buyudukce guzellesir .............. Masalin sonunda da kirk gun kirk gece dugun yapilir.
Erkegin ana karakter oldugu masallar bile bir ulkenin guzel bir prensesi varmis diye baslar. Prensesin gecmisi incelendikce incelenir ve o gecmiste birisinin olmadigina vurgu yapilir. Sovalyenin, savasan karakterin, prensin, sehzadenin gecmisi incelenmez.
Yani prenses ondan onceki hayatinda hicbir iliski yasamamistir, yasasa bile anlatilmaz, sir olarak kalmasi gereken bir sayi vardir ve dile getirilmemelidir.
Prensin ise gecmis iliskileri sorgulanmadan direkt masala gecilir. Hatta cogu masal prensesin gecmisiyle -ya da gecmiste birseyler yasamadigiyla- baslar.
Eger buyuk bir sehirde yasiyorsaniz, ekonomik ozgurlugunuz varsa ve 20li yaslari gectiyseniz partnerlerinizin sayisi ister istemez fazlalasir. Ama deneme donemi olarak gordugunuz donemlerde ya da siz dogruyu ararken kac tane erkek fazla erkektir?
 
Turun devami icin dogal olan telaslanmak ve surekli O nu, dogru kisiyi aramak midir ? Yoksa bunu yaparken anda yasamiyor muyuz ve aslinda hayatin pek cok guzelligini de bunun icin telaslanirken kaciriyor muyuz? Yeni birilerini hayatimiza almak basit romantik degisiklikler midir? Yoksa bir yerde durmak mi gerekir?
Ki durunca, evlenince hersey mucize mi olacak, gercekten mutlu sonu mu yasayacagiz? Uzun bir zaman pastayi icine dogru yedikten sonra pastanin icindeki visne joleli kisma mi ulasicaz? Ya biz o kismi sevmezsek ne olacak?
Yeni bir iliskinin en guzel yani temiz bir sayfa acmasidir. Ya birgun elimizdeki temiz sayfalar tukenirse?
Yeni bir iliskiye basladiginizda birinden hoslandiginizda vucudunuzdaki salgilar beyni uyaran dopamini arttirir hatta dopaminin uyusturucu kullananlarla ayni oranda arttigi gozlemlenmistir. Dopaminin fazla uyarilmasi eglencelidir, keyiflidir. Peki bizi yeni sayfalar acmaya iten sadece dopamine olan bagimliligimiz midir?
 

Bizim hayatimiza su ana kadar giren (ister tek gece ister uzun sureli) tum erkekler bizim uzerimizde bu kadar etkiliyken, NUMARAMIZ (Ally nin yattigi erkek sayisi 20 idi) bu kadar onemliyken erkeklerinki neden bu kadar onemsizdir?
Isin ilginc tarafi bu sayi arttikca kadinlar kendilerini her iliskisinde karakter olarak cok gelistirirken erkeklerin bizden daha az gelistirmesi... Kadinlar daha cabuk uyum saglayip kendilerini karakter olarak hemen gelistirmeye musait cunku. Adaptasyon olarak daha iyiyiz. Hemen adapte olmamizin sebebi de daha duygusal olusumuz, dolayisiyla iliski icin ozveri yapabildigimiz gibi kendimizi de gelistirebiliyoruz.
Yani yeni iliskiler bize daha cok yariyor! Psikolojik olarak yeni iliskiler icin yaratilmisiz! Peki neden erkekler daha cok iliskiye yelken aciyor?
Simdi biz kadinlar daha duygusaliz, dogru. (Arastirmalara gore kadinlarin duygulari ve konusma yetenegi ile ilgili olan sag beyni daha cok calisiyormus. Ayni zamanda erkeklerin duygularini ifade ederken zorlanmalarinin nedeni de buymus.) Siz de diyebilirsiniz ki kadinlar madem duygusal hassas yaratiklar o zaman yeni iliskilere yelken acamazlar istedikleri kadar adapte olup kendilerini daha iyi gelistirdiklerini iddia etsinler.... Bu yanlis. Cunku yapilan bir diger arastirmaya gore ostrojen -kadinlik- hormonu yuksek erkeklerin testosteron -erkeklik- hormonu yuksek erkeklerinkine gore depresyona karsi direncleri daha fazlaymis. Ayni zamanda yine bir diger arastirmaya gore de erkeklerin daha cok ask acisi cektigi gozlemlenmis. Yaniii sonuuuc olarak siz bizden ayrilirsaniz olup bitmiyoruz. Aksine siz daha cok aci cekiyorsunuz.
Yani biz kadinlar biyolojik olarak da yeni iliskiler icin bicilmis kaftaniz!
Ama maalesef toplumsal baskidan dolayi erkekler icin bir sayi, bir sinir yok ve maalesef onlar hayatlarinda bizim 5 katimiz hatta daha fazla yeni iliskiye basliyorlar. 21. yuzyil kadininin hakki olan bir sey varsa o da neden diye sorabilmek bence...
Ustte sordugumuz sorulari kendinize sordurtabilecek bir film whats your number. Izlemenizi tavsiye ederim :)
 
 
 

16 Haziran 2013 Pazar

Peri Masali

Masallarda hep okuruz. Bir prenses vardir o hep kurtarilmayi bekler, biri cam tabuttan, digeri bir kuleden, bir digeri uvey annesinden kurtarilmak icin gunleri sayar... Prensesler zor sartlarda yasarlar hep. Onlari kurtaran da hep prenstir. Peki ne zamandan beri bir prens tarafindan kurtarilmayi beklemiyor prensesler. Ne zamandan beri artik bir prense ihtiyaclari yok?



Pamuk prenses camdan tabutunda baygin bir sekilde yatarken bogazina kacan elmayi tukurup soluklandiktan sonra cam tabuttan kimsenin yardimi olmadan cikti, cucelere artik ev islerini yapmak istemedigini soyledi veee sehre mi tasindi?
Ya kulkedisi (cindirella) ne zamandan beri artik prensin evlerine getirdigi ayakkabiyi denemek istemiyor?
Sizce uyuyan guzel artik sadece uyuyup prensini beklemiyor mu? Ogrenmesi gereken bilgisayar programlari, 20lik kizlara karsi sahip olmasi gereken bir is deneyimi varken kim sarayda uyuyarak gunlerini harcar ki?
Beyler; kabul edin ya da etmeyin. Modern kadin artik hayatini kurtarmasi icin bir prens beklemiyor. O hayati kendisi guzel hale getiriyor. Ekonomik ozgurlugu ve tabii ki kariyeri ile o hayati olusturuyor, istediginde renklendiriyor. Cocuk da kariyer de yapiyor.Bir prense odaklanarak yasamini surdurmuyor. Ozgurlugunu zar zor elde eden modern kadin, bir sure icin de olsa tadini cikarmak istiyor. 
Ama su da var ki bir adam bize gelip bizden hoslandigini soylese buuum inaniyoruz ya da inanmak istiyoruz. Evli bir adamin karisindan bosanip bekar olan kadinla evlenecegine, baglanma sorunlari oldugunu soyleyip sizinle cikmayan bir adamin bunu ciddi bir iliskiye bir gun donusturebilecegine, bir defa aldatan adamin bir daha asla aldatmayacagina, yani akillandigina inaniyoruz. Ya da arkadaslarimiz tarafindan  inandiriliyoruz. Cunku arkadaslarimiz genellikle biz uzulmeyelim diye ya gercegi en optimist haliyle bize sunarlar ya da gercegi tamamen rafa kaldirip yalan soylerler. Hatta bunu yapmakla kalmazlar/kalmayiz.Bu konu hakkinda bazi masallari efsaneleri hikayeleri uretiriz. Arkadasimin arkadasi asla evlenmek istemeyen bir adamla 7 yil birlikte yasiyordu ve bir anda baglanma sorununu cozdu ve evlendiler tarzinda olan hikayeleri, masallari birbirimize anlatiriz.
Kadinlar aska olan inanclarini guclendirmek icin birbirlerini cogunlukla yalan soylerler. Bu yalanlar bazen oyle haller alir ki masallara donusur(arkadasimin arkadasi bir hata yapip karisini aldatti, bir sure ayri yasadilar, sonra ders aldi ve bir daha asla aldatmadi, sonsuza dek mutlu yasadilar; arkadasimin arkadasi gercek aski new yorkta tatildeyken buldu ve sonsuza dek mutlu yasadilar; arkadasimin arkadasi eski sevgilisiyle baristi ve sonsuza dek mutlu yasadilar vs.) Masallar yayilirlar. Biz de zaten inanmak istedigimiz icin buna inaniriz. Bu, ilk bulusmanin sonunda ya da isler biraz daha ilerlemisken seni ariycam diyen adamin telefon numarimizi kaybettigine birbirimizi inandirmamiz gibidir. Bir gun o adamla tekrar karsilasicagimiza adamin telefon numaramizi kaybettigini soyleyecegine, baglanma sorunlarini asacagina ve dogru adam olacagina inaniriz. Cunku inanmak isteriz!!!!!!!!
Iste! Tum sorun burada baslar. Neden biz kadinlar birilerinin sadece yanlis adam oldugunu, bizden hoslanmadigini, masallarin olmadigini ya da sadece askin modern zamanda artik pek/hic olmadigini direkt kabullenmek yerine birbirimize masal yaratmayi tercih ederiz???

Modern zaman kadinlari kurtarilmayi beklemiyor gibi gorunmesine ragmen aslinda icinde bir yerlerde uvey annesinin evindeki zavalli kulkedisini canli mi tutuyor? Hepimiz prens ile prensesin sonsuza dek mutlu yasadigina inanmiyor gibi yapsak da aslinda sadece bu umutla mi yasiyoruz? Hepimiz iliskilerin sihirli degnekle duzelecegine mi inaniyoruz?

Modern zaman kadinlari, artik gece 12de herseyin eski haline donmesine, kiyafetlerinin eskimesine, arabanin balkabagina, atlarin farelere donusmesine tahammul edemiyorlar mi? Belki de artik daha fazlasini istedikleri icin romantizme inanmiyorlar. 
Hepimizin icinde daha kucuk bir kizken icimize islenen romantizm, secilme, kurtarilma guduleri hala mevcut mu? Yoksa modern kadin artik prensin balosuna gitmeyi gururuna yediremeyip kendi balolarinda mi prens seciyorlar?
SIZCEEEE kadinlar secilmek ve kurtarilmak uzerine 3 yasindan itibaren PROGRAMLANIYOR mu???
Eskiden insanlar kafalarindaki sorularin yanitlarini aramak icin efsanelere sarilmislar. Nasil buraya geldik neden variz dogadaki tum bu olaylari kim yonetir iyiligin odulu kotulugun cezasi var midir gibi sorulara yanit bulmak icin herseye bir tanri ve tanrica icat edip (su tanrisi doga tanrisi savas tanrisi kotuluk tanrisi gibi...) onlarla ilgili oykuler yazmislar, resimler cizmisler.Biz kadinlar da 21. yuzyilda askin hala var oldugunu kanitlamak icin arkadaslarimiza ve herseyden onemlisi kendimize masallar mi yaziyoruz? Yoksa romantizm gercekten var mi? Belki de herkesin bu masallara kulak vermeye ihtiyaci vardir. Ic dunyamizdaki kocaman duygusal boslugu doldurmak bazilari icin belki de sadece aska inanmakla mumkundur.

Aska inancimizi kuvvetlendirmek icin erkegin kadini buldugu pek cok hikaye de yazilmis. Hepsi prensesin yani kadinin kurtarilmasi, korunmasi, mutlu olmasi ile bitmis. Aska inanmamiz icin pek cok siir, sarki, turku yazilmis. Acaba bunlarin hepsi romantizm cevresinde donen kocamaaan bir palavralar bulutu olabilir mi ya da sadece eskiden ask dedigimiz sey bugun tukenmis midir?

 Iliskiler degisir, karsinizdaki insanlar degisir, siz degisemezsiniz. Bu yuzden onemli iliskilerinizden ayrilma bicimleriniz, hayatinizdaki donemeclerde olan, size birseyler katan, oylesine olmayan hani bir iliskilerim listesi yaptiginizda saydiginiz (sadece fiziksel olmayan duygusal da olan) iliskileriniz de cogunlukla birbirine benzer. YANI KENDINI TEKRAR EDER. Aslinda hepimiz kendi kisir dongumuzu yasariz.
Ve maalesef kadin erkek iliskilerinde hatalarimizi tekrarlamaya da lanetlenmisizdir(iliskilerde kisir dongu teorim!) Ne kadar optimist bakmaya calisirsaniz calisin aslinda gecmisteki iliskilerinizi dusundugunuzde yaptiginiz hatalarin hep ayni oldugunu gorursunuz.

O yuzden de bazi masallar uretiriz ve bunlari hizlica yayariz. Aldatan bir adamin bir daha aldatmadigi, once biten bir iliskinin benzer sebeplerden bir daha asla bitmedigi, sonsuza dek mutlu yasadiklari gibi...

Exten next olmaz sozu eski bir iliskinin tekrarlanmamasi gerektigini cunku zaten biten bir iliskideki adamla bir daha asla mutlu olunamayacagini anlatir. Cunku sebepler aynidir, ayni sebeplerden ayni adamla bir daha bir daha bir daha ayrilirsiniz. Ama biz o gecmisimizden, gecmisteki hatalardan ve ayriliklardan sonra  tekrar tekrar bugunumuze aldigimiz adamla gercekten mutlu olmak istedigimizden kendimize kac tane yalan soyleriz?

Belki de kabul etmemiz gereken sey; Prens ile prensesin mutlu sonu yasadiktan sonra bir ayriligin da gelebilecegi, ya da taaaaaaaa masalin basinda Pamuk Prensesin cucelerin evini temizlemekten, onlarin yemegini her gun pisirmekten biktigindan onlari terk edip yoluna devam edebilecegidir.

11 Haziran 2013 Salı

2013 Yaz Modası

2013 yaz sezonu çok renkli :)

Neon renkleri, dore, lame, metalik renkler olduğu kadar  yeşiller, sarılar ve kırmızı da oldukça moda.
Ayrıca siyah ve beyazın bir arada kullanımı, özellikle dama deseni çok moda. Kareli desenlerde farklı renkler de tercih edilebilir.

Özellikle mint yeşilini her yerde (dekorasyondan kıyafete, aksesuarlara, takılara) görebilirsiniz.


Beyaz elbiseler, pantolonlar kesinlikle bulunmalı gardırobumuzda! Özellikle kısa beyaz elbiseler çok moda.



Girls dizisinde Jessa, ani bir karar alarak barda tanıştığı bir adamla bir anda evleniyor. Nikahtaki elbisesini ve ayakkabılarını çok beğendim. Ayakkabılar mavi olmasına rağmen kötü durmuyor, tarz duruyor. Zaten mavi ile beyazın uyumunu hep beğenmişimdir. Buradaki beyaz elbise bu yılın modasını en iyi şekilde yansıtıyor. Kollarındaki süslü detaylar biraz daha az olursa günlük olarak mavi ayakkabılarla beraber yine kullanılabilir.

Mint yeşili pantolonunuzun üzerine giyebileceğiniz siyah-beyaz dama renkli ceket tam olarak bu sezonun favori renklerini yansıtan bir kombin oluşturuyor. Altına topuklu ayakkabılarla işte şık bir davet için bile hazırsınız!

Kısa kesik üst trendi ise 2013 yazının en modası sanırım! 50'li yıllarda olan kabarık eteklerle kısa kesik bluzları kombinleyebilirsiniz. Eğer daha da iddialı olmak istiyorsanız büstiyerler ve kombine edebileceğiniz ceketler tam size göre olabilir!


Mayo ve bikinilerde ise...  Fırfırlar ve yandan kesikli mayokiniler yine var.

2013 yazında sadece mayo ve bikinilerde değil, pantolonlarda, eteklerde, ceketlerde de çizgiler ve çiçekliler var. Retro modeller özellikle var!

Siyah ve beyaz çizgiler özellikle moda! Çiçekli desenler de yine var. Özellikle çiçekli mini şortları oldukça beğeniyorum. Çiçekli desen modası mayo ve bikinilerde de görülüyor.

Elbiselerde tiril tiril kumaşlar, pastel renkler yine çok moda.

Elbise demişken peplumlar geçen sene olduğu gibi yine gözde modeller arasında.


Bilek boy pantolon ve bunların özellikle pastel renklerini her yerde bulabilirsiniz.


Pastel tonlar (özellikle kırmızı, turkuaz, nar çiçeği) çanta ve ayakkabılarda da ön planda olacak. Özellikle zımba modası çantalarda yine olacak.
Chanel 2013 İlkbahar Yaz Ayakkabı Koleksiyonu
http://www.hthayat.com/galeri/kadinca-hayat/601458-chanel-2013-ilkbahar-yaz-ayakkabi-koleksiyonu/1
Christian Louboutin 2013 İlkbahar Yaz Ayakkabı Koleksiyonu…
http://www.hthayat.com/galeri/kadinca-hayat/601457-christian-louboutin-2013-ilkbahar-yaz-ayakkabi-koleksiyonu/1
Chanel 2013 Çanta Koleksiyonu… 
http://www.hthayat.com/galeri/kadinca-hayat/601456-chanel-2013-canta-koleksiyonu/1
Christian Louboutin 2013 Çanta Koleksiyonu…
http://www.hthayat.com/galeri/kadinca-hayat/601455-christian-louboutin-2013-canta-koleksiyonu/1

Makyajda ise pembe, kırmızı, bordo ruj, yanaklarda ise bronz allık moda olacak. Göz makyajında ise maviler ve lacivertler oldukça moda.


F-E-R-O-M-ON (aşk yok insan biyolojisi var :) )

Özkan Aras'ın 2003 tarihli yazısını okudum.
http://www.dusuncegezgini.com/askinmolekulleri.htm adresinde bulunabilir.
Çok açıklayıcı olmuş birçok şey için...
Birini ilk gördüğümüzde çok yakışıklı olmasa bile ondan etkilenebiliyoruz. Bunun sebebi feromonlarmış . Ancak zamanla diyoruz ya aslında giyinişi kötü ıyyy sese bak filan diye, işte o zaman da normal organlarımız kulak göz vs işe yoğunlaşıyormuş.
Aşık olmak sihirli bir içki içmek gibidir. Kendinizi daha genç, daha yaşam dolu, daha istekli ve çekici hissedersiniz. Feromonlarınız sizin aşka ilginizi belirtir. Birinin aşka hazır olup olmadığını söyler.   diyor yazıda...
Okumanızı tavsiye ederim :)

10 Haziran 2013 Pazartesi

SEX AND THE CITY dizisinin ilk 3 sezonunu bir daha izlemişken :) (modası hiçbir zaman geçmeyen dizi)

Elime klavyeyi almışken öncelikle belirtmek isterim: Sex And The City'nin her bölümünü defalarca izledim. Benim hayatım benim bedenim ve isteğimi yapmakta özgürüm hem de erkekler kadar! diyenlerin sayısının çok az olduğu Türkiye'de Türk kadınları zamanında bu dizi ile yüzleştirildi :)

Erkeğe her şeyin serbest olduğu kadının ise (''iyi'' kadınların) sokakta kahkaha attıklarında bile kötü olduğu ülkemizde Türkçe altyazılı Sex And The City olay yaratmıştı. Hatta Türkiye'de filmleri vizyona girdi. Onlar gibi yaşayanlar ( özenti olmayan, sadece özgür, kendi ayakları üzerinde durabilen, ekonomik açıdan özgürlüğü olan, bakımlı, çocuk da yaparım kariyer de diyen, bakımlı Türk kadınları) özenti ilan edildiler.
Ben kimim ki seni yargılayayım fikrini Sex And The City ile tanıdık öncelikle. Yargılamamayı öğrendik. Çünkü biz kadınlar birbirimizden farklıyız. Bu dört karakteri de içimizde taşısak da biri baskın çıkıyor mutlaka ve bazılarımız Samantha gibi bazılarımız Charlotte gibi oluyor. Farklılıklar yargılanmamalı o yüzden :)

İnsanlar mutluluğu için yaşamalıdır. Ama bizim ülkemizde sadece erkeklerin mutluluğu önemli sanki.. Onların istedikleri... Onlar istiyorsa evinin kadını çocuklarının anası oluyorsun, onlar yüksek maaşlarla çalışıyor, sen onlardan daha az maaşla onlardan çoook daha fazla çalışıyorsun, erkek eleman isteyen şirketler var mesela hala 21. yüzyılda.
Çocuk doğuyor işi bırakıyorsun, evleniyorsun;  yaşamını arkadaşlarını bakımını bırakıyorsun. Erkek çalışıyor, o kendini hiiç değiştirmiyor, akşamları geliyor çocukla ilgileniyor biraz, yemek zaten hazır önünde, televizyonun karşısına geçiyor, orada uyukluyor. Kadın ilgi bekliyor onu alamıyor. Eşi artık ona dokunmuyor, onu sevmiyor; seviyor da öyle değil işte... Bazı akşamlar geç geliyor adam... Kadın nerede olduğunu bilmiyor. Belki başka bir kadınla belki. Aldatma yok diyelim, erkek sosyal yaşantısından da gece gezmelerinden de arkadaş ziyaretlerinden eş dost görüşmelerinden hiç geri kalmıyor. Kadın ise dört duvar arasına hapsoluyor; kariyerini bırakıyor, kendini ailesine adıyor. Kendini sadece çocuğuna adıyorsun tamam peki de  bir gün o çocuk büyüyor; geriye sadece ilgilenmeyen bir eş kalıyor. Duygusal boşluk zaten hiçbir zaman kadın için dolmuyor.
O yüzden insanların  kendi mutluluğu hayatlarının merkezinde olmalıdır.

Samantha düzenli bir ilişki istemiyordu; bu yüzden hayli yakışıklı ünlü sevgilisini bıraktı. Eğer onla olsaydı mutlu olamazdı çünkü. Toplumda sadece itibar görmek için bir sevgili bulmak ne saçma. Yanındaki adamın statüsüyle kendi adını yükseklere taşıdığını zannetmek, kendini kandırmak aslında.... Kadın, başarısıyla, kariyeriyle bir yere gelemezmiş gibi... Kadın hayatında bir eş olmadan mutlu olamazmış gibi. Oysa erkek yalnız mutlu olabiliyorsa, çok partnerli bir yaşam sürdürüyorsa kadın da bunu Samantha gibi pekala yapabilir.


Samantha'nın yaşamını onayladığım için söylemiyorum. Erkek de kadın da o şekilde mutlu olamaz çünkü. İçlerindeki duygusal boşluğu dolduramaz. Ama Sex And The City'de Samantha bu şekilde mutlu, gerçekten mutlu!  Erkeklerin skoru arttırdığında aferin dendiği yerde kadına ağza alınmayacak sıfatlar söylemek doğru mudur sizce? İşte o yüzden diyorum ya kimin size hangi sıfatı yakıştırdığı önemli değil, sizin aynada gördüğünüz kişi önemli öncelikle, onun mutluluğu, onun istekleri...

İşte bu yüzden Charlotte mutlu olmadığı için zengin kocasından ayrıldı.
Carrie mutlu olmadığı için Rus erkek arkadaşını bıraktı.


Miranda mutlu olmak için bebeği olmasına rağmen inatla çalıştı. Kariyerinde daha da ilerledi. Anne olduktan sonra kariyerini bırakan neden sadece kadınlar? Neden erkekler değil? Çocuğun anneye olduğu kadar babaya da ihtiyacı yok mu? Tamam annenin yeri ayrıdır. Ama ya kadın mutsuzsa çalışmayınca... Ne kadar para kazandığınızın önemi yok ki. Özgüven için, mutluluk için, kariyer için çalışırsınız. Mutsuz ve özgüvensiz anne, ne kadar iyi annedir sizce? Oysa annelerimiz mutlu olsaydı, kendi ayaklarının üzerinde dursaydı, özgüvenleri ve ekonomik bağımsızlıkları olsaydı daha iyi bir anne olurlar mıydı?

Çalışmayınca mutsuz oluyorsa kadın....  Mutsuz bir anne çocuğu için ne kadar iyi bir anne olabilir ki?Çocuk olunca Miranda çalışmaya devam etti, çünkü öyle mutluydu, ısrarla kariyerinde ilerledi.

Ve karakterlerin hiçbirine babasından, kocasından servet kalmamış; hepsi çalışmış yapmışlar diziye göre. Ekonomik özgürlük çok önemli... Sırf özgür kadın olmak için değil, özgür insan olmak için, hatta birey olmak için...

NOTLAR:
Ben Carrie'nin doğru adamı seçmesini hayal etmiştim. Çünkü filmin sonunda Mr. Big yanlış adamken (onu aldatan, ailesiyle tanıştırmayan, tek eşli olmayan, evlenmeye karşı, hatta onu düğünde terk eden  karakterken) doğru adam oluyor ve mutlu sooon...! İşte bu romantik komedilerde sona kadar hep doğru oluyor ama etkileyici son yaratacaklar diye saçmalıyorlar. İnsanlar değişmez. Eğer bu hikaye gerçek olsaydı Mr. Big o Natasha ile evlendikten sonra Carrie'nin hayatından çıkacaktı büyük ihtimalle. Hatta sonra Natasha'yı da aldatacaktı. İşte bu yüzden 7'sinde neyse 70'inde de odur diye bir laf icat etmişler :) Peki ya sizce yanlış dediğimiz insanlar bir gün doğru olabilirler mi?
İlk işaretlediğimiz şık her zaman doğru yanıt mıdır? Yoksa soruyu tekrar dikkatlice okumalı mıyız? Carrie'nin ilk işaretlediği şık Mr. Big'ti, sonra o şıkkın defalarca yanlış olduğunu dizi boyunca gördük ve daaa daaam aslında o doğru yanıtmış. Sizce insanlar değişir mi? Gerçek hayatta düğünde terk eden adam asla beyaz atlı prense dönüşemez.
Bu arada düğünde terk etmesinin nedeni de Samantha gibi gösterdiler filmde... Hani Mr. Big ve Samantha konuşuyorlardı; Samantha ona evlilik karşıtı görüşlerini söylüyordu, Mr. Big'in de bu aklında kalıyordu, düğünde terk ediyordu ya... Bence orada Samantha hiiiç suçlu değil. Adamın bilinçaltında zaten varmış bırakıp gitmek bence. Ama film Mr. Big'in doğru adam olmasıyla biteceği için öyle göstermek mantık dışı olurdu tabii...

En beğendiğim son Charlotte'unkiydi sanırım. Doğru adamı bulması filan hoştu yani. O kel adamın (adı Harry sanırım) kendine özgü bir karizması var. Charlotte Trey'le ilişkisinde hata yapmıştı. Ona ayakkabısını iade eden adamı prens sanmıştı, oysa prensler illa sahneye herkesin beklediği gibi girmez bence... Charlotte'un hikayesinde olduğu gibi boşanma avukatı bile çıkabilir!


Samantha'nın sonunda durulmasını hayal etmiştim ben... Olmadı kısmet değilmiş :) Belki de bazı karakterler için mutlu son bir erkek ya da bir kadın değildir. Belki de mutlu sonda Pamuk Prenses camdan tabutta boğazına kaçan elmayı tükürür, o tabuttan çıkar ve şehre gidip yalnız ve mutlu sonunu yaşar.  Belki de doğanın kanunu budur: Doğal seçilim için tek bir partnerle ancak mutlu yaşamak isteyenler, yalnız ama çok partneri olanlardan ayıklanmalıdır.

Miranda da o zaten dönüp dolaşıp tekrar geldiği adama döndü yine. Steve'e yani. Karakter olarak çooook farklı olan bu iki karakterin mutlu olması ilginç geldi bana. Sizce zıt kutuplar birbirini çeker mi? Yoksa tamamen zıt olduğunuz biriyle ortak bir nokta bulmakta çook zorlanacağımızdan kutuplu ilişkiler (kutuplu ilişkiler... yeminlen çok teknik oldu) biter mi? Sex And The City'e göre Miranda kadar güçlü, müthiş özgüveni olan, kariyerinde erkeklerle yarışan, ama olayları çok kasan, bir türlü akışına bırakamayan, fazla planlı yaşayan, çok çalışan ve ciddi mizacı olan bir avukat, sonunda kendisine çok zıt, esprili, aşırı rahat, çocuk gibi hareketleri olan bir barmenle mutlu sonu yaşar...


Bu da Carrie'nin en çok beğendiğim kıyafetlerinden (genellikle süslü elbiseler tercih etse de işte Carrie'nin sade şıklığı!) 

Sevdiği adam yani Mr. Big nişanlanırken Carrie bu kıyafetle nişan sonunda Mr. Big'le konuşmaya gitmişti. Bence düğün ziyareti için gelinden daha havalı bir kıyafet olmuştu :) SJP'nin kusurlu bir güzelliği var, yüzündeki kusurlar onu daha da güzel hale getiriyor bence. Saçları oldukça doğal duruyor ve zarif bir kolye boynunu süslüyor. Elbise sade ve çok hoş. 2013 yazının trendi de beyaz elbiseler öyle değil mi?

9 Haziran 2013 Pazar

Tavsiye Ettigim Diziler (siralama yok)

1. Sex and the city
Moda ve iliskiler diye bi blog acip yazamayan ve sacmalayan biri olarak ilham kaynagim sex and the city...
Carrieye bayiliyorum ve onun genc versiyonu carries diariesi maalesef pek sevemiyorum. Keske tekrar SJPnin oynadigi bir sex and the city daha olsa. Samantha Miranda Charlotte da olsa...
Mr. Big olmadan sex and the city mi olur yaa ayrica. Sebastian yapmislar bi uyduruktan (carries diariesde) birak allaseen....
Sex and the city stili, stilleri ile ilgili en yakin zamanda birseyler gevelemek istiyorum. Cunku carries diaries cook baydi beni. Yine de izlemeye devam edicem o zamanin modasiyla ilgili harika seyler koyabiliyorlar cunku her ne kadar dizide bir atraksiyon olmasa da...


2. Lost
Her ne kadar son sezonlarinda daral gelse de Lost; dunya dizi tarihinin en iyi yapimlarindandi.
Sawyer mı Jack mi sorusuna yanıtı olmayan var mı? Gerçi ben Sayid'i en çok beğeniyorum ama :D
Gizemlerle dolu bir dizi. Etrafımdaki herkes izleme diyor, çünkü çok fazla konu, olay neyse artık yüklenecek ve sonuca bağlanamayacakmış finalde. Neyse amaan finale daha çok var ben daha 3. sezondayım :)


3. Friends
Bir arkadas grubunun simsicak hikayesi; 10 sezon sonunda aglama garantili; harika oyuncular icin....
Zaten 10 sezonu bitirip tekrar tekrar izleyeceginizin garantisini her friendssever verir.
How i met your mother birçok yönüyle Friends'den esinlenilmiş sanırım çünkü ciddi çok benzerlik var. Eğer önce friends izlerseniz himym'dan çok sıkılırsınız. O yüzden önce himym izliyoruz.
Himym'de tek komik Barney'dir. Ama Friends'de en komik, en eğlenceli karakter sorulduğunda önce Chandler dersiniz yok yok Joey yaa Rachel da çok komik Phoebe mi yoksa Ross mu Monica mı yaa acaba dersiniz ve karar veremezsiniz. Friends biteli çoook oldu, ama dünya televizyon tarihinin en komik dizisi kesinlikle izlenmeden geçilmemeli.




4. Pretty Little Liars
Bir arkadaş grubunun 5 kızını anlatır - Spencer Hastings, Hanna Marin, Aria Montgomery, Emily Fields ve Alison DiLaurentis. Bir pijama partisinde Alison kaybolur ve hiçbir yerde bulunamaz. 1 yıl sonra cesedi eskiden yaşadığı evin arkasında görülür.Cesedi bulununca diğer dört kız "A" adlı anonim birinden mesajlar alır, bunlar sadece Alison'ın bildiği sırları içeren mesajlardır.Cenaze töreninden sonra bile mesajlar almaya devam ederler. Ve bu sayede tekrar bir araya gelirler.
Ayrıca 4 karakterin 4'ünün de (Alison hariç sayıyorum) ayrı ayrı o kadar karışık, entrikalı, sır dolu yaşamları var ki sıkılacağınızı pek zannetmiyorum.
Dizi, kitaptan esinlenerek çekilmiş. Ama önce kitaplarını okumanızı tavsiye ederim, çünkü çoook daha detaylı, mükemmel ve bence diziden daha akıcı, aksiyon dolu bir anlatımı var Sara Shepard'ın. Ben şu ana kadar 6 kitabını okudum. Ayrıca kitabın yüzde atmışının diziyle pek bir alakası yok.
Ayrıca kitaptaki karakterler daha yalancılar, daha kötüler. Dizide ise çoğunlukla Alison dışındaki karakterler çok masum anlatılmış. Kitaplarını okurken bazı yerlerde A'ya hak bile vereceksiniz.



  5. How i met your mother

Uzadıkça uzadı saçmaladıkça saçmaladı diyebilirsiniz. Ama ilk sezonları hala tekrar tekrar izlenebilir bence.

6. Two and a half men
Charlie Sheenli versiyonlarini tercih etsem de simdi de fena degil :)


7. Revolution
Annem bu diziyi eklettirdi. Ben o kadar bayilmiyorum...


8. Revenge (Beren Saatin oynadigi Intikam versiyonunu izlemedim. Ama aksiyonun 90 dakikaya sakiz gibi uzatilmis degil; 40 dakikada iyice verilmis ORIJINAL versiyonunu tercih ederim. Nolan -boyle yaziliyordur umarim- favori karakterim )

9. Girls
Kimse mukemmel degildir mesajini en iyi veren dizi bence.
Herkesin kusurlari var diyor; kimse harika bir hayat yasamiyor diyor bu dizi. Demiyor pardon gösteriyor ve bence nasil yapiyorsa gercekten izletmeye devam ettiriyor. Jessa en sevdigim, Adam en sevmedigim karakter su an. Ileriki sezonlarda degisebilir.